19 Kasım 2010 Cuma

Siyah gül hikayesi


sokak çocuğuydu o. Bir evi, üşüdüğünde içinde ısınacağı bir yatağı, sevebileceği kimse yoktu. Kaçardı insanlar ondan serseridir diye ama bilmezdi kimse onun ne kadar sıcak bir yüreğe sahip olduğunu. Bütün yakışıklılığı saklıydı yüzüne yapışan tozların arkasında. Güldüğünde gözlerinin içi dahi gülecekti belli.
Gemlik sahili ıssızdı o sabah. Delikanlı oturdu bir kaya üzerine ve her gün ki gibi denizi seyretmeye başladı, onunla konuşmaya, dertleşmeye. Tuhaf bir his vardı içinde. Dolaşmaya karar verdi, sahilin bir ucundan diğer ucuna. Uzaktan birini gördü. Uzun kızıl saçları olan, yüzünde aynı kızıl çilleri olan tertemiz giyimli bir kızdı. Akşam olmuş delikanlı yine her zaman kaldığı, sahildeki en büyük çınar ağacının altına uzanmıştı aklında ve yüreğinde o kızıl saçlı kız vardı. O günden sonra delikanlı hep oraya gidip kızıl saçlı kızı seyretti saatlerce. Gözlerine uyku girmez olmuştu. Karnının açlığını hissetmez olmuştu. Bir gün gelmese içi içini yerdi, korkardı. Deli gibi aşıktı, taş kesmiş yüreği yumuşamıştı birden. Günler böyle aşk ateşi ile geçmiş. Genç kız delikanlının aşkını anlamış, fakat sokak çocuğu olduğu için umurunda olmamıştı.
En sonunda karar verdi delikanlı. Ne olursa olsun gidip onu sevdiğini söyleyecekti. Ve yaptı. Genç kız ona bana siyah bir gül getirirsen aşkına karşılık verebilirim dedi. Gözleri aşktan kör olan delikanlı hemen kabul etti. Ve aramaya başladı ama hiç bir yerde siyah gül bulamadı. Bir umutla bir gülfidanı aldı. Dualar etti onun siyah açması için ama nafile beyaz renkte açmıştı gül. Delikanlı bütün ümidini yitirdi. En sonunda siyah mürekkep kalemle yattığı kartonun üzerine şu satırları yazdı "sevdiğim seni siyah gül bulabilecek kadar sevmemişim. Siyah gül yok, sen yoksun, o zaman bende yokum... Hoşçakal..."
Bu satırları yazdıktan sonra hazırladığı ipi boynuna geçirdi, bıraktı kendini ölümün sessizliğine... Oysa o can verirken dökülen mürekkep beyaz gülü siyaha boyamıştı bile...

Gemlik sahili üzgündü. Kolay mı hep büyük aşklara şahit olmuştu. Alışkın değildi böyle bir sona. Kızıl saçlı kız o gün yine sahile gelmiş fakat delikanlıyı görememişti. Unuttu herhalde diye geçirdi içinden. Bilmiyordu delikanlının artık bu dünyada olmadığını. Gezmek istedi ancak o gün bir güçsüzlük vardı genç kızda. Yinede gezmek istedi ve delikanlının yattığı o büyük çınar ağacının olduğu yere doğru ağır ağır ilerledi. Tuhaftı genç kız, titriyordu. Heyecanlanmıştı... İşte o an anlamıştı artık kızıl saçlı kızda aşıktı delikanlıya. Yavaşladı ve düşündü ne yapacaktı ki siyah gülü. Başından atmak için istemişti, nerden bulacak ki demişti. Oysa şimdi oda seviyordu. İşte karar verdi delikanlıya gidecek onu sevdiğini söyleyecekti... Gemlik sahili ıssızdı. Martılar sessiz çığlıklar atıyordu. Balıklar kayaların arasına sığınmıştı. Uzaktan gözüktü çınar ağacı hani şu görünmeyen dileklerin asılı olduğu çınar ağacı. Genç kız uzaktan kalabalığı fark etmişti. Adım atmakta zorlanan kızıl saçlı kız koşmaya başlamıştı. Kalabalığı aşarak sevdiğinin yanına gitti. Ancak delikanlının yüzü morarmıştı, gözleri açıktı. Kimse onu indirmeye cesaret edemezken, kızıl saçlı kız kucakladı delikanlıyı. Ancak o kadar ağırlaşmıştı ki taşıyamadı, yığıldı olduğu yere. Gözleri siyah güle, elbisesi gülün dikenine, dili de binlerce keşkelere takıldı kaldı… Senelerce ağladı ve bekledi delikanlıyı değil ona kavuşacağı o muhteşem ölümü bekledi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder